Back to top
18 Mayıs 2018

"Bu ödülü, Kürdistan’ın isimsiz kahramanları adına kabul ediyorum"

By Nurcan Baysal

Kürt gazeteci ve insan hakları savunucusu Nurcan Baysal, 18 Mayıs'ta Front Line Defenders tarafından verilen Risk Altındaki İnsan Hakları Savunucuları Ödülü’ne layık gorüldü. Ödülü alırken yaptığı konuşmayı aşağıda bulabilirsiniz:

Nurcan Baysal - 2018 Award

Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim!

Burada olmak büyük bir onur ve bu ödülü kabul etmek büyük bir mutluluk.  

Size, Kürt halkı olarak hayatımızdaki en önemli günlerden birinden bahsetmeme izin verin.

1991 yılının Temmuz ayıydı. 16 yaşındaydım. Komşumuz, önemli bir insan hakları aktivisiti ve politikacı olan Vedat Aydın polis tarafından gözaltına alındıktan sonra öldürüldü. Günler sonra, cesedi işkence yapılmış halde bir köprünün altında bulundu. Yüz binlerce insan cenazesi için Diyarbakır’da toplandı. Kalabalık mezarlığa doğru yürürken, silah sesleri duyduk. Maskeli özel kuvvetler, şehrin surlarının tepesinden kalabalığa ateş açtı. Bu, 20 dakika kadar devam etti.  Ölü bedenler yere dağılmıştı. O gün alana baktığımda, “Bu zulmü bir daha asla, asla görmek istemediğimi” düşündüm.

Türkiye’de yaşayan Kürt bir kadın olarak,  çok daha kötü zulümlere tanıklık ettim. O günden bugüne yaklaşık 30 yıl geçti; fakat Kürtler için çok az şey değişti.
 
Türkiye Devleti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki barış süreci Temmuz 2015'te çökünce, Kürt şehirlerinde çatışmalar başladı. Devlet, şehirlerimizde sokağa çıkma yasağı ilan etti ve insanlara bomba yağdırdı.  Çatışmalar başladığından beri bölgede 2000'den fazla insan öldürüldü. Evlerimiz ve şehirlerimiz yıkıldı ve yüz binlerce Kürt bugün evsiz kaldı. Ölü bedenler aylarca sokaklarda kaldı. Korkunç insan hakları ihlallerine ve savaş suçlarına tanık olduk.

15 Temmuz (2016) darbe girişiminin ardından, Olağanüstü Hal ilan edildi ve bugün hala devam ediyor. Hükümet, tüm muhalefeti bastırmak için Olağanüstü Hal yasalarını kullandı. Yüz binlerce insan sebepsiz bir şekilde işlerinden kovuldu ya da tutuklandı. Sivil toplum kuruluşları ve medya kuruluşları kapatıldı. 170'den fazla gazeteci ve yazar hapsedildi. Türkiye, gazeteciler için dünyanın başta gelen hapishanelerinden biri olmayı sürdürüyor.
 
Türkiye’nin Kürt bölgesinde durum daha da kötüleşti. Kürt belediye başkanları ve parlamenterler hapsedildi ve seçilmiş Kürt belediye başkanlarının yerine kayyumlar atandı. Kürt medyası tamamen kapatıldı. Kürt halkının siyasi erişim alanları kesildi.
 
Bugün bölgemizde, en kötü insan hakları ihlalleri ve savaş suçları devam ediyor. Memleketimde kirli bir savaş devam ediyor. Kırsal alanlarda cenazeler hala yerlerde bırakılıyor.

Bölgemizde insan hakları savunucusu olmak, işkenceyle savaşmak demek, cenazelerin onurlu bir şekilde gömülmesi için mücadele vermek demek,  toplu mezarlarda sevdiklerini aramak demek ve bazen bombardıman altındaki aileleri desteklemek,  bazen de Yezidi kadınları İŞİD’in elinden kurtarmak için çabalamak demek.

Uluslararası toplum, Kürt halkına yönelik şiddete karşı yeterli cevap vermedi. Kürt halkına yönelik zalimlik sağır edici bir kayıtsızlık ile karşılandı. Kayıtsızlık, zalim hükümetlerin dostudur; kayıtsızlık kötülüğün arkadaşıdır. Bu zalim hükümetlere neden güç veriyoruz? Gözlerimizi insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı neden kapatıyoruz? Ruanda'dan sonra dünya “bir daha asla” dedi. Ama bu suçlar tekrar tekrar işlendi.  ‘Bir daha asla’nın anlamı ‘bir daha asla’ olmalı!
 
Bugün Türkiye'de hükümet politikalarını eleştiren, barış ve insan hakları talep eden akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler, öğretmenler, doktorlar, hatta düğün şarkıcıları bile kolaylıkla terörist ilan edilebiliyor. Bunları talep eden insanlar öldürülme,  hapishaneye konulma ve zorla ülkeyi terk etme riski ile karşı karşıyalar.  Barış talep etmek, Türkiye'de bir terör suçu olarak görülüyor. Barış ve insan haklarını talep eden benim gibi insanlar terörist olarak ilan ediliyor. Sizce teröriste benziyor muyum?  
 
Kürtler ve  Türkiye  olarak çok karanlık günlerden geçiyoruz. Bu karanlığa rağmen hala insan hakları, barış ve demokrasi için mücadele eden insanlar var. Şırnak'ta, İstanbul'da, Diyarbakır'da, İzmir'de, Cizre'de… isimsiz kahramanlar var. Bu insanların bazıları insan hakları ihlallerini kaydediyor, bazıları işkenceyi durdurmaya çalışıyor, bazıları şiddet mağdurlarına hukuki destek veriyor ve bazıları yerden ölü bedenleri kaldırıyor.
 
Bu ödülü, bu isimsiz kahramanlar ve Türkiye’deki ve özellikle Kürdistan’daki tüm insan hakları savunucuları adına kabul ediyorum. Bu ödülü, Türkiye'deki karanlığı aydınlatmak için mücadeleye devam eden insanlar adına kabul ediyorum.
 
“Bir daha asla”nın mümkün olduğuna inanmak istiyorum.
 
Bu zalim hükümetlere güç vermeyi bırakalım.
 
Gözlerimizi insanlığa karşı işlenen bu suçlara karşı kapatmaya son verelim.
 
“Bir daha asla”yı gerçekten bir daha asla yapalım!

Azadî nezi ke!