Back to top

Yiğit Aksakoğlu Gezi davasında yargılanıyor

Durum: 
Şartlı tahliye edildi
Durum Hakkında

16 insan hakları savunucusunun, 2013 yılında gerçekleşen Gezi protestolarını organize ve finanse ettikleri iddiasıyla, Türkiye hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılandığı davanın ilk duruşması 24-25 Haziran 2019 tarihlerinde görüldü. Sanıklardan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu, sırasıyla Kasım 2017 ve Kasım 2018 tarihlerinde keyfi olarak tutuklanmış ve o zamandan beri hakim karşısına çıkmayı bekliyordu. Mahkeme Yiğit Aksakoğlu’nun yurtdışı çıkış yasağı ile şartlı tahliye edilmesine karar verirken, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına hükmetti. Bir sonraki duruşma 18 ve 19 Temmuz 2019 tarihlerinde görülecek.

Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 hak savunucusu hakkındaki iddianame 20 Şubat 2019 tarihinde hazırlandı. Hak savunucuları, Gezi Parkı eylemlerini düzenleyen "tepe yönetim" oldukları iddiasıyla “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” de dahil olmak üzere pek çok suçlamayla karşı karşıya.

17 Kasım 2018 günü, gözaltındaki hak savunucusu Yiğit Aksakoğlu “Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” şüphesiyle tutuklandı. 16 Kasım 2018 günü, İstanbul Adana, Antalya ve Muğla’da eş zamanlı polis operasyonları ile gözaltına alınan diğer 12 hak savunucusu ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Yiğit Aksakoğlu Hakkında

Yigit AksakogluYiğit Aksakoğlu, Bernard van Leer Vakfı Tükiye Direktörü olarak çocuk gelişimi konusunda çalışan bir insan hakları savunucusudur. Yiğit Aksakoğlu tutuklanmadan önce Sultanbeyli, Sarıyer, Beyoğlu ve Maltepe Belediyeleri ile ortaklaşa yürütülen ve bu ilçelerdeki 480 yeni doğmuş bebek ve ailelerinin sağlık ve sosyal gelişimlerinin gözlemleneceği İstanbul95 projesinin koordinatörü olarak görev yapmaktaydı. Kendisi daha önce Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi ile Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nda çalışmıştır.

29 Haziran 2019
Yiğit Aksakoğlu serbest bırakıldı, Osman Kavala’nın tutukluluğu devam ediyor

16 insan hakları savunucusunun, 2013 yılında gerçekleşen Gezi protestolarını organize ve finanse ettikleri iddiasıyla, Türkiye hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılandığı davanın ilk duruşması 24-25 Haziran 2019 tarihlerinde görüldü. Sanıklardan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu, sırasıyla Kasım 2017 ve Kasım 2018 tarihlerinde keyfi olarak tutuklanmış ve o zamandan beri hakim karşısına çıkmayı bekliyordu. Mahkeme Yiğit Aksakoğlu’nun yurtdışı çıkış yasağı ile şartlı tahliye edilmesine karar verirken, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına hükmetti. Bir sonraki duruşma 18 ve 19 Temmuz 2019 tarihlerinde görülecek.

Yargılanan insan hakları savunucuları, Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı ve aralarında Tarih Vakfı, TESEV ve TEMA Vakfı’nın da bulunduğu pek çok farklı sivil toplum kuruluşunun oluşumunda, yönetim ve danışma kurullarında yer alan iş adamı ve filantropist Osman Kavala; İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi eski çalışanı ve 0-3 yaş arası erken çocukluk gelişimi üzerine çalışmalar yapan Bernard van Leer Vakfı’nın Türkiye temsilcisi Yiğit Aksakoğlu; Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkan Vekili, Terakki Vakfı Okulları yönetim kurulu üyesi, Nesin Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi gibi birçok eğitim kurumunun kurucu üyesi Yiğit Ali Ekmekçi; film yapımcısı, gazeteci ve Anadolu Kültür’ün danışmanlarından Çiğdem Mater Utku; Anadolu Kültür yönetim kurulu üyesi, Açık Toplum Vakfı eski Türkiye temsilcisi ve Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu direktörü, Global Civics Academy’nin kurucu başkanı Ali Hakan Altınay; sinemacı, sivil toplum aktivisti, yönetmen yardımcısı, reklamcı ve eski Anadolu Kültür çalışanı, Taksim Platformu genel sekreteri Mine Özerden; şehir planlamacısı, eski TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube yönetim kurulu başkanı ve üyesi, Taksim Dayanışması üyesi, akademisyen Tayfun Kahraman; TMMOB avukatı, Taksim Dayanışması üyesi ve Sosyal Haklar Derneği Yönetim Kurulu üyesi Şerafettin Can Atalay; mimar, TMMOB İstanbul Büyükkent Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri, Taksim Dayanışması üyesi Ayşe Mücella Yapıcı; Açık Toplum Vakfı Türkiye temsilcisi Gökçe (Yılmaz) Tüylüoğlu; eğitim danışmanı ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) eski koordinatörü Hanzade Hikmet Germiyanoğlu; ağırlıklı olarak çocuk, mülteciler ve kadının insan hakları, ekoloji konularını çalışan çeşitli kuruluşlarında çalışmış bir sivil toplum profesyoneli İnanç Ekmekçi; gazeteci ve Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar; oyuncu ve Oyuncular Sendikası’nın eski başkanı Memet Ali Alabora; oyuncu Ayşe Pınar Alabora; oyun ve roman yazarı Handan Meltem Arıkan.

2013 yılında gerçekleşen Gezi protestolarının hemen ertesinde, eylemlere katılan kimi kişi ve topluluklara benzer suçlamalarla açılan soruşturma ve buna bağlı davalar 2015 yılında beraat kararları ile sonuçlanmıştı. Ancak son iki yıl içinde, Türkiye yetkili makamları Gezi protestolarını organize ettikleri iddiasıyla, aralarında pek çok insan hakları savunucusunun, gazetecinin ve sivil toplum çalışanının bulunduğu kalabalık bir grup ile ilgili tekrar bir ceza soruşturması başlattı.

Osman Kavala, 18 Ekim 2017 tarihinde İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gözaltında alındı ve ardından, 1 Kasım 2017 tarihinde, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü sürecinde, Türkiye otoritelerinin darbenin organizatörlerinden olduğunu ileri sürdüğü kimi yabancı uyruklu kişilerle “olağanın ötesinde yoğun irtibat kurduğu” ve Gezi protestolarının organizatörü ve finansörü olduğu gerekçeleriyle tutuklandı. 16 Kasım 2018 tarihinde, 13 insan hakları savunucusu, İstanbul Emniyeti tarafından yapılan açıklamaya göre "Gezi eylemlerini derinleştirmek ve yaygınlaştırmak için Kavala ile hiyerarşik düzen içerisinde" çalıştıkları gerekçesiyle gözaltına alındı. Gözaltına alınan 12 kişi aynı gece serbest bırakılırken, Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.

4 Mart 2019 tarihinde, 16 insan hakları savunucusunun Gezi Parkı protestolarını organize ve finanse etmekle suçlandığı 657 sayfalık iddianame, 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianame, Osman Kavala’nın avukatlarının başvurusu üzerine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye hükümetine savunma için verdiği ek sürenin dolmasından bir gün önce mahkemeye yetiştirildi. İddianamede Gezi Parkı protestolarının, hükümetin çeşitli politikalarına karşı kendiliğinden ortaya çıkan geniş çaplı protesto gösterilerinden ibaret olmadığı, aksine Türkiye’de kaos ve kargaşa ortamı oluşturmak ve bu şekilde hükümeti ortadan kaldırmak amacıyla, Açık Toplum Vakfı’nın kurucusu George Soros tarafından planlanan ve Osman Kavala ile iddianamede adı geçen diğer kişiler tarafından yönetilen planlı bir komplo olduğu ileri sürüldü. İddianamede bu suçlamalara delil olarak, sanıkların aralarında yaptıkları kimi telefon görüşmeleri, yaptıkları yurtdışı seyahatlerinin detayları, sosyal medya paylaşımları ve çeşitli yerlerde çekilmiş fotoğrafları gösterildi. İddianame kapsamında, çoğu sivil toplum çalışanı ve insan hakları savunucusu olan sanıklar, “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanıyor. Ayrıca, iddianame sanıkları, protestolar sırasında çeşitli şehirlerde katılımcılar tarafından gerçekleştirildiği ileri sürülen kimi şiddet eylemlerinden de sorumlu tutuyor. Bu nedenle sanıklar ayrıca, “mala zarar verme”, “nitelikli mala zarar verme”, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi”, “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme”, “nitelikli yağma” ve “nitelikli yaralama” gibi çeşitli suçlardan da yargılanıyor.

24 ve 25 Haziran 2019 tarihinde, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinde (Silivri) gerçekleşen ilk duruşmada, Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Çiğdem Mater Utku, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi savunmalarını yaptı. Diğer sanıkların, duruşmaya katılmadıkları için savunmaları alınamadı. Halihazırda İnanç Ekmekçi, Memet Ali Alabora, Ayşe Pınar Alabora, Handan Meltem Arıkan, Can Dündar, Gökçe (Yılmaz) Tüylüoğlu, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu hakkında yakalama kararı var. Bu duruşmada, hem mahkeme heyeti hem de avukatlar, ara tahliye kararı ihtimalini göz önünde bulundurarak tutuklu iki sanığın birer avukatının savunma yapması konusunda hemfikir oldu. Diğer sanık avukatlarının açıklamaları bir sonraki duruşmada dinlenecek. Sanıklardan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu, Kasım 2017 ve Kasım 2018 tarihlerinde keyfi olarak tutuklanmış ve o tarihlerden beri hakim karşısına çıkmayı bekliyordu. Mahkeme Yiğit Aksakoğlu'nun yurtdışı çıkış yasağı ile şartlı tahliyesine karar verirken, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 18-19 Temmuz tarihlerine ertelendi.

Duruşma sırasında hem sanıklar hem de avukatları yaptıkları savunmalarda, iddianamedeki delil yokluğuna, hukuki hatalara ve açıkça dayanaktan yoksun iddialara değindi.

Yapılan savunmalar sırasında, mevcut iddianamenin, emniyet ve yargı teşkilatında bulunan üyeleri vasıtasıyla sahte delil üreterek ve uydurma suçlamalar ortaya atarak karşı görüşteki kişi ve gruplara yönelik çok sayıda soruşturma ve dava açmakla suçlanan, hükümetin "Fettullah Gülen Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY)" olarak tanımladığı hareketle bağlantıları bulunan polis memurları ve savcılar tarafından toplanan deliller ve ileri sürülen iddialar temel alınarak hazırlanmış olduğu hatırlatıldı. Dosyanın ilk savcısı FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle görevinden alınmış ve ardından firar etmişti; dosyadaki telefon dinlemeleri için talimat veren dönemin Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü ise aynı suçlamalarla yakın tarihte hüküm giymişti. Ayrıca sanıkların telefon görüşmelerinin dinlenmesi yönünde karar veren hakimlerin ikisi de "FETÖ/PDY" ile bağlantıları oldukları gerekçesiyle, benzer suçlamalarla şu anda tutuklu olarak yargılanıyorlar. İddianame bu mesele ile ilgili olarak, her ne kadar "FETÖ/PDY" üyeleri tarafından soruşturma başlatılmış ve deliller toplanmışsa da, bu delillerin daha sonradan “yeniden kıymetlendirilmesinin yaptırıldığını” belirtiyor. Ancak Türk Ceza Kanunu’nda “delillerin yeniden kıymetlendirilmesi” şeklinde bir yöntem bulunmadığı gibi, iddianame hukuka aykırı bir şekilde toplanmış delillerin ve dayanaksız suçlamalar ile oluşturulmuş bir iddianamenin nasıl yeniden kıymetlendirildiğine ilişkin hiçbir bilgi vermiyor.

Ayrıca iddianamede, yapılan suçlamalar ile gerçekleşen olaylar arasında bağlantı kurmaya yönelik bir çaba olmadığı gibi, ileri sürülen iddialar birçok maddi hatayı da barındırıyor. İddianamede delil olarak gösterilen telefon görüşmeleri, toplantılar ya da diğer aktiviteler, sanıkların Gezi olayları öncesinde bir plan hazırlığı içinde olduklarını gösterir nitelikte değil. Örneğin, bir kısım yurtdışı seyahatlerine ilişkin bilgiler haricinde, toplanan delillerin büyük bir bölümü Gezi protestoları sırasındaki ya da sonrasındaki tarihlere tekabül ediyor. Ayrıca, delil olarak gösterilen telefon görüşmelerinin önemli bir bölümü günlük sıradan sohbetlerden ibaretken, bir kısmı sanıkların Gezi protestoları ile ilgili yorumlarını ve bu bağlamda gerçekleştirmeyi düşündükleri çeşitli barışçıl faaliyetlerini içeriyor. Üstelik, iddianamede belirtilen delillerin tarihleri, sanıkların gerçekleştirdiği iddia edilen aktivitelerin içeriği ve hatta sanıkların bağlantılı olduğu iddia edilen dernek ve platformların isimleri ile ilgili açık maddi hatalar bulunuyor. Örneğin, delillerin arasında hiç kurulmamış ve faaliyet göstermemiş bir medya organı ve hiç çekilmemiş bir belgesel bulunuyor. Ayrıca iddianame çeşitli kişi ve gruplara Gezi protestolarının organize edilmesi için maddi destek verildiğine ilişkin de hiçbir delil barındırmıyor. Dosyaya sunulan ilgili MASAK raporunda, protestoların düzenlenmesi için yapılan bir ödemeye rastlanmıyor ve para transferlerinde adı geçenler arasında sanıkların ismi bulunmuyor. Gezi protestolarının finanse edildiğine ilişkin iddianamede ileri sürülen deliller, çeşitli sivil toplum derneklerine verilen ve nereye harcandığı belli olan proje hibelerinden ve Osman Kavala’nın Gezi Parkı için katlanan bir plastik masa kiralamaktan ve parka poğaça göndermekten bahsettiği telefon görüşmelerinden ibaret.

Son olarak, duruşma sırasında sanık avukatları TCK’nın ilgili maddesi uyarınca, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçunun ancak “cebir ve şiddet kullanarak” gerçekleştirilebileceğine dikkat çekti. Ancak iddianame, sanık insan hakları savunucularının eylemler sırasında cebir ve şiddet kullandığına dair hiçbir delil sunmadığı gibi, ilk bakışta “masum” göründüklerini iddia ederek, protestolar sırasında gerçekleştirilen “şiddetsiz eylemleri ve ikna yöntemlerini” sıralıyor. İddianamede sanıklar, Gezi Parkı protestolarını yaygınlaştırmak için toplantılar düzenlemek, imza toplamak, sivil itaatsizlik ve barışçıl protestolar gibi konulara odaklanmak için profesyonel protestocuları ve kolaylaştırıcıları yurt dışından getirmek, mevcut ve gelecekteki protestolar için kamuoyunu etkilemek amacıyla yeni medya kaynakları oluşturmak gibi eylemleri gerçekleştirdikleri iddialarıyla suçlanıyor. İddianame, muhtemel ki ilgili maddede bulunan “cebir ve şiddet kullanmak” unsurunun varlığını ortaya koymak amacıyla, protestolar sırasında kimi katılımcıların çeşitli şehirlerde gerçekleştirdikleri ileri sürülen şiddet eylemleri ile ilgili, sanıkların bu eylemlerden de “dolaylı fail” olarak sorumlu olduklarını ileri sürüyor.

Her ne kadar Front Line Defenders Yiğit Aksakoğlu’nun şartlı tahliye edilmesini memnuniyetle karşılamakla birlikte, Osman Kavala’nın devam eden tutukluluk hali, Türkiye’deki hak savunucularının barışçıl eylemlerle ilişkilendirilerek kriminalize edilmesi ve 16 hak savunucusuna yönelik devam eden yargısal taciz ile ilgili derin endişe duymaktadır. Hak savunucularına karşı yöneltilen suçlamaların yalnızca meşru ve barışçıl insan hakları faaliyetlerine ilişkin olduğuna inanmaktadır. Front Line Defenders, Türkiye’deki yetkililere, Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması, 16 hak savunucusuna yöneltilen suçlamaların derhal düşürülmesi ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının, hiçbir baskıya tabi tutulmaksızın, meşru ve barışçıl insan hakları faaliyetlerini özgürce gerçekleştirebilmelerinin garanti altına alınması çağrısında bulunmaktadır.

25 Şubat 2019
Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 hak savunucusu hakkında iddianame hazırlandı

Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 hak savunucusu hakkındaki iddianame 20 Şubat 2019 tarihinde hazırlandı. Hak savunucuları, Gezi Parkı eylemlerini düzenleyen "tepe yönetim" oldukları iddiasıyla “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” de dahil olmak üzere pek çok suçlamayla karşı karşıya. Yiğit Aksakoğlu Kasım 2018’den bu yana tutuklu bulunuyor.

Yiğit Aksakoğlu, Bernard van Leer Vakfı Tükiye Direktörü olarak çocuk gelişimi konusunda çalışan bir insan hakları savunucusudur. Yiğit Aksakoğlu tutuklanmadan önce Sultanbeyli, Sarıyer, Beyoğlu ve Maltepe Belediyeleri ile ortaklaşa yürütülen ve bu ilçelerdeki 480 yeni doğmuş bebek ve ailelerinin sağlık ve sosyal gelişimlerinin gözlemleneceği İstanbul95 projesinin koordinatörü olarak görev yapmaktaydı. Kendisi daha önce Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi ile Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nda çalışmıştır. İddianamede adı geçen diğer 15 hak savunucusu arasında gazeteci, aktör, yazar, avukat ve şehir plancılarının yanı sıra Anadolu Kültür yönetim kurulu üyeleri ve çalışanları da bulunuyor. Tüm hak savunucuları geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de demokrasinin ve hukuk devletinin ilerlemesi adına çeşitli sivil toplum faaliyetlerinde yer almıştır.

20 Şubat 2019 tarihinde, İstanbul Başsavcılığı gazeteciler için bilgilendirme toplantısı düzenleyerek  Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 hak savunucusu hakkındaki iddianamenin tamamlandığını açıkladı. İddianame, onayı alınmak üzere İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. 657 sayfalık iddianamede 16 insan hakları savunucusunun,  Gezi Parkı eylemlerini düzenleyen "tepe yönetim" olduğu, “söz konusu olayı 2011 yılından itibaren yönlendirme ve başlatmaya çalıştıkları” ve “eylemlerin finansman ve koordinasyonunu sağladıkları” iddia ediliyor. Hak savunucularının, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,” “mala zarar verme,” “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirilmesi,” “ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme,” “nitelikli yağma” ve “nitelikli yaralama” gibi suçlamalarla ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor. Yiğit Aksakoğlu Kasım 2018’den beri tutuklu ve tek kişilik hücrede tutuluyor.

Yiğit Aksakoğlu, 18 Şubat 2019’da Bianet’te yayınlanan mektubunda, Kasım 2018’de gözaltına sürecindeki sorgulamasının detaylarını paylaştı. Yiğit Aksakoğlu’nun beyanına göre sorgu sürecinde kendisine, işi ve özel hayatıyla ilgili konuşmalarından oluşan 150 farklı dinleme kaydını içeren 100 sayfalık bir soru listesi çıkarıldı. Dinleme kayıtları Haziran 2013 ila Şubat 2014 tarihlerine aitti ve konuşmaların Gezi Parkı eylemleriyle ilgili olduğu iddia ediliyordu. Hak savunucusu Yiğit Aksakoğlu’na göre kayıtların hiçbirinde herhangi bir suç unsuru bulunmuyordu ve hepsi yasal ve meşru sivil toplum faaliyetleriyle ilgiliydi. Ayrıca yine sorgusu sırasında, kayıtlarda böyle bir ibare bulunmamasına rağmen ısrarla birilerinden talimat ve yönlendirme aldığı iddia edildi.

Geçtiğimiz iki senede Türkiyeli yetkililer, 2013 yılındaki Gezi Parkı eylemlerini organize ettikleri iddiasıyla Türkiye’deki sivil toplum aktörlerine karşı yürütülen soruşturmayı yeniden gündemine aldı. Sivil toplum çalışmalarıyla tanınan insan hakları savunucusu Osman Kavala, eylemleri organize ve finanse ettiği iddiasıyla Kasım 2017’den beri tutuklu. Ayrıca Türkiye’deki sivil toplum üyesi pekçok kişi de yine bu süreçte Gezi Parkı eylemlerine katılımları ve Osman Kavala ile Kavala’nın yönetiminde yer aldığı sivil toplum kuruluşları Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı ile ilişkileri hakkında sorgulandı.

16 Kasım 2018 günü sabahı, İstanbul, Adana, Antalya ve Muğla’da birçok adrese eş zamanlı olarak yapılan polis baskınında, aralarında Yiğit Aksakoğlu’nun da bulunduğu birçok tanınmış akademisyen ve sivil toplum üyesi gözaltına alınmıştı. Yiğit Aksakoğlu 17 Kasım’da tutuklama talebiyle mahkemeye çıkarıldıktan sonra “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” şüphesiyle tutuklanmıştı. Mahkeme kararını, Yiğit Aksakoğlu’nun Gezi Parkı eylemlerinden sonraki süreçte gerçekleştirilen çeşitli toplantıların organizasyonunda moderatör veya kolaylaştırıcı olarak görev almasına dayandırmıştı. Mahkeme ayrıca bu toplantıların içeriklerine ulaşılamamasına rağmen iletişimin tespiti tutanaklarından, bu toplantıların sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem adı altında yeniden eylemler başlatmaya yönelik olduğu kanaatine ulaşıldığını belirtmişti. Yiğit Aksakoğlu soruşturmanın açıldığı 2013 yılından bu yana fiziki takibe alınmış ve telefonları dinlenerek kaydedilmişti.

Front Line Defenders, Türkiye’deki hak savunucularının barışçıl eylemlerle ilişkilendirilerek kriminalize edilmesi, Yiğit Aksakoğlu’nun tutuklanması ve 16 hak savunucusunun “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” ile suçlanmasından derin endişe duymaktadır. Yiğit Aksakoğlu’nun da aralarında bulunduğu 16 hak savunucusuna karşı yöneltilen suçlamaların yalnızca meşru ve barışçıl insan hakları faaliyetlerine ilişkin olduğuna inanmaktadır. Front Line Defenders, Türkiye’deki yetkililere, 16 hak savunucusuna yöneltilen suçlamaların derhal düşürülmesi ve Türkiye’deki tüm insan hakları savunucularının, hiçbir baskıya tabi tutulmaksızın, meşru ve barışçıl insan hakları faaliyetlerini özgürce gerçekleştirebilmelerinin garanti altına alınması çağrısında bulunmaktadır.

20 Kasım 2018
Yiğit Aksakoğlu tutuklandı

17 Kasım 2018 günü, gözaltındaki hak savunucusu Yiğit Aksakoğlu “Türkiye Cumhuriyeti Hükumetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” şüphesiyle tutuklandı. 16 Kasım 2018 günü, İstanbul Adana, Antalya ve Muğla’da eş zamanlı polis operasyonları ile gözaltına alınan diğer 12 hak savunucusu ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Yiğit Aksakoğlu, Bernard van Leer Vakfı Tükiye Direktörü olarak çocuk gelişimi konusunda çalışan bir insan hakları savunucusudur. Yiğit Aksakoğlu tutuklanmadan önce Sultanbeyli, Sarıyer, Beyoğlu ve Maltepe Belediyeleri ile ortaklaşa yürütülen ve bu ilçelerdeki 480 yeni doğmuş bebek ve ailelerinin sağlık ve sosyal gelişimlerinin gözlemleneceği İstanbul95 projesinin koordinatörü olarak görev yapmaktaydı. Kendisi daha önce Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi ile Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nda çalışmıştır.

16 Kasım 2018 günü sabah erken saatlerde, İstanbul, Adana, Antalya ve Muğla’da birçok adrese eş zamanlı olarak polis baskını gerçekleştirildi. Şimdiye kadar aralarında akademisyen ve tanınmış sivil toplum aktörlerinin de bulunduğu 13 hak savunucusu gözaltına alınırken toplamda 20 kişi hakkında gözaltı emri bulunuyor. Gözaltına alınmalarının ardından Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne getirilen hak savunucuları, Savcı tarafından Gezi Parkı Eylemleri ve Osman Kavala ile ilişkili sivil toplum kuruluşları Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı hakkında sorgulandı. Sorguları tamamlanan 12 hak savunucusu 16 ve 17 Kasım’da adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Mahkeme kararında açıkça belirtilmese de Türkiye’deki yerleşmiş uygulama sebebiyle avukatlar, adli kontrol ile beraber serbest kalan hak savunucuları için yurtdışı yasağı da getirildiğini belirtti.

Yiğit Aksakoğlu ise 17 Kasım’da tutuklama talebiyle mahkemeye çıkarıldı. Kendisi çıkarıldığı mahkeme tarafından “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasına kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etme” şüphesiyle tutuklandı. Mahkeme kararını, Yiğit Aksakoğlu’nun Gezi Parkı Eylemleri’nden sonraki süreçte gerçekleştirilen çeşitli toplantıların organizasyonunda moderatör veya kolaylaştırıcı olarak görev almasına dayandırdı. Mahkeme ayrıca bu toplantıların içeriklerine ulaşılamamasına rağmen iletişimin tespiti tutanaklarından bu toplantıların sivil itaatsizlik ve şiddetsiz eylem adı altında yeniden eylemler başlatmaya yönelik olduğu kanaatine ulaşıldığını belirtti. Yiğit Aksakoğlu soruşturmanın açıldığı 2013 yılından bu yana fiziki takibe alınmış ve telefonları dinlenerek kayda alınmıştı.

Front Line Defenders, Yiğit Aksakoğlu’nun tutuklanması ve 13 hak savunucusuna karşı açılan cezai soruşturmanın, yalnızca insan haklarının savunulmasına ilişkin meşru ve barışçıl faaliyetlerine ilişkin olduğuna inanmakta ve bu durumdan büyük endişe duymaktadır.

18 Kasım 2018
Sivil topluma ve akademisyenlere polis operasyonu

16 Kasım 2018 günü, sabah saat 6 sularında, akademisyen ve tanınmış sivil toplum aktörleri dahil olmak üzere 13 insan hakları savunucusu, İstanbul Adana, Antalya ve Muğla’da eş zamanlı polis operasyonlarıyla gözaltına alındı. Polis teşkilatına göre, 13 insan hakları savunucusu, “Osman Kavala liderliğinde hiyerarşik bir yapıdaki faaliyetlerinden dolayı” gözaltına alındı. Kavala, bir yıldan uzun bir süredir tutuklu bulunan tanınmış bir filantropist. Sivil toplum aktörleri dahil olmak üzere gözaltına alınan insan hakları savunucuları, Osman Kavala başkanlığındaki bir sivil toplum örgütü olan Anadolu Kültür ile ilişkili. Tutuklama emri ilk olarak 20 kişiye karşı düzenlenirken, şimdiye kadar 13 kişi gözaltına alındı.

Acil Eylemi İndir

Gözaltına alınan insan hakları savunucuları Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim Üyesi, Barış için Akademisyenler Üyesi ve Avrupa Matematik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Betül Tanbay; İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İnsan Hakları Hukuku Profesörü Prof. Dr. Turgut Tarhanlı; Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yiğit Ali Ekmekçi; Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Üyesi Al Hakan Altınay; Anadolu Kültür İstanbul Ofisi Genel Koordinatörü Asena Günal; Anadolu Kültür Eski Direktörü ve Hakikat Hafıza Adalet Merkezi Eş Direktörü Meltem Aslan; Film Yapımcısı ve Anadolu Kültür Danışmanı Çiğdem Mater;  Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi eski çalışanı Yiğit Aksakoğlu; Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı eski çalışanı Hande Özhabeş, Bora Sarı, Ayşe Güzel, Filiz Telek ve Yusuf Cıvır.

16 Kasım 2018 günü sabah erken saatlerde, polis İstanbul, Adana, Antalya ve Muğla’da birçok adrese eş zamanlı olarak baskın gerçekleştirdi. Şimdiye kadar akademisyenler ve tanınmış sivil toplum aktörleri dahil olmak üzere 13 insan hakları savunucusu gözaltına alınırken gözaltı emri 20 kişiye karşı çıkarıldı. İnsan hakları savunucuları, Savcı tarafından sorgulanmak üzere Vatan Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Çiğdem Mater ise 16 Kasım’da Kaş İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınan ve daha sonra İstanbul’a sevk edilecek olan tek kişidir.  Sorgulamanın ardından hak savunucuları serbest bırakılabilir ya da hafta sonunun ardından Mahkeme karşısına çıkarılabilirler.

Emniyet Müdürlüğü tarafından paylaşılan basın bilgi notuna göre, insan hakları savunucuları, tanınmış filantropist Osman Kavala ve onunla ilişkili sivil toplum örgütleri Anadolu Kültür ve Açık Toplum Vakfı soruşturmasının bir parçası olarak gözaltına alındı. Kendisi, “2013 yılında Gezi Parkı Protestolarını ulusal düzeyde kaos ve düzensizlik yaymak için destekleyerek hükümeti zorla devirmeye çalışmak” ile suçlanmıştı. Bilgi notunda, insan hakları savunucularının Osman Kavala ile koordineli olarak Gezi Parkı Protestolarını teşvik etmek ve yaygınlaştırmak için toplantılar düzenledikleri, Gezi Parkı Protestolarını devam ettirmek üzere sivil itaatsizlik ve barışçıl protestolar gibi konulara odaklanmak için profesyonel protestocuları, eğitmenleri ve kolaylaştırıcıları yurt dışından getirdikleri, mevcut ve gelecekteki protestolar için kamuoyunu etkilemek amacıyla yeni medya kaynaklarının oluşturulmasının bir parçası oldukları ve Türkiye'ye göz yaşartıcı gaz satışı yasağını getirilmesi için Batılı örgütler ve bireylerle görüştükleri iddia edildi.

Front Line Defenders, 13 insan hakları savunucusunun gözaltına alınması ve devam eden cezai soruşturmaların insan haklarının savunulmasına ilişkin meşru ve barışçıl faaliyetlerine ilişkin olarak gerçekleştirildiğine inanmakta ve endişelerini dile getirmektedir.